Thursday, May 8, 2008

Sunday, March 23, 2008

Fundamentals Of English Grammar - B. Azar




Author: B.Azar

Publisher: longman

File size: 15mb

File type: pdf

Fundamentals of English Grammar combines communicative methods with the direct teaching of grammar. While retaining its characteristic clarity and simplicity in grammar instruction, this edition is enriched by a wide variety of language-learning activities for the classroom.

Key features of the Third Edition:


• Numerous real communication opportunities using the students` lives as context.
• More interactive work in pairs and groups.
• Error-analysis exercises in every chapter.
• New exercises on form and meaning.
• Open-ended tasks for both speaking and writing. • Additional passages using target structures in extended contexts.
• Two Appendices, one with phrasal verbs, one with preposition combinations.
• Workbook devoted solely to self-study exercises.
taken from easy english


Link:

http://rapidshare.com/files/101602075/Fundamentals_of_English_Grammar__workbook_.pdf

English Grammar in Use Supplementary Exercises 3rd edition (New)






Author: Louise Hashemi & Raymond Murphy

Publisher: Cambridge University Press, 2004

File size: 16,9 MB

File type: .pdf (144 pages)

English Grammar in Use Supplementary Exercises 3rd edition (New)

To the student

English Grammar in Use Supplementary Exercises is for intermediate and advanced students who want extra practice in grammar, without help from a teacher.
There are 200 exercises in this new edition. Each exercise relates to a unit or units in English Grammar in Use new edition 2004, with the unit number(s) at the top of the page. All the answers are given in the Key (pages 121-136). Some exercises ask you to use your own ideas. For these, you can check the Example answers in the Key. You can use this book if you don't have English Grammar in Use, but for an explanation of the grammar points, you need to check in English Grammar in Use.

The grammar points covered in the book are not in order of difficulty, so you can go straight to the parts where you need the most practice. Where there are several exercises on one grammar point, however, the easier ones come first. It's a good idea to do each exercise, check your answers and then go on to the next one.
Many of the exercises are in the form of emails, letters, conversations or short articles. You can use these as models for writing or speaking practice.

To the teacher

English Grammar in Use Supplementary Exercises offers extra practice of most of the grammar points covered in English Grammar in Use new edition 2004. Much of the language is contextualised within dialogues, emails, letters, articles etc., encouraging students to consider meaning as well as form. The book can be used as self-study material or as a basis for further practice in class or as homework.
The book is designed for students who have already worked through the exercises in English Grammar in Use (or elsewhere) which are relevant to their needs, but who need more, or more challenging, practice. It is particularly useful for revision work.
The exercises are organised in the same order as the units of English Grammar in Use, and the numbers of the relevant English Grammar in Use units are shown at the top of each page. Within each group of exercises there is a progression from easier to more challenging, including exercises where students are encouraged to use their own ideas. The contextualised exercises can be used as models or springboards for speaking and writing practice of a freer nature.



Link:

http://rapidshare.com/files/101600055/English_Grammar_in_Use_Supplementary_Exercises_3rd_edition__New_.pdf

A Concise Grammar For English Language Teachers


Author: Tony Penston


Publisher: TP Publication


File size: 10.1 Mb


File type: pdf


A Concise Grammar for English Language Teachers is the new edition of the highly popular A Grammar Course for TEFL Certificate. This book is probably the only really user-friendly grammar for English teachers....a godsend for grammar-phobes.
Deals clearly and concisely with problem areas commonly encountered by teachers, e.g. tense recognition and usage, conditionals, auxiliary verbs, relative clauses, etc.
Includes many Teaching Notes with practical suggestions, plus a section on error analysis and correction demonstrating use of board drawings and pair-work.
Many novel features such as uncompromisingly clear layout, sentence branching, diagrams and comprehensive tables. Many of th etables are ground-breaking in their boldness and lucidity.
Extremely helpful for trainees, the teacher trainer and the practising teacher. Includes inductive tasks, answer key and index.


Well-suited as distance learning or self-access material.
Contains over 30 extracts from popular coursebooks and resource books to illustrate how grammar is taught communicatively and to aid in materials familiarisation.

A Practical English Grammar - A. J. Thomson


Author: Thomson & Martinet
Publisher: Oxford University Press (July 31, 1986)
File size: 30,8 Mb
File type: Pdf

In this fourth edition, A Practical English Grammar is more informative and easier to use than ever. The text is revised and updated, closely related topics are easier to compare and a new index improves access to the text. Two books of exercises and two books of structure drills can be used with or without the Grammar.

Key features
Clear, concise explanations of structures.
Example sentences illustrating contemporary spoken and written English.
Accompanying practice material: two books of exercises.

Link: http://rapidshare.com/files/101594834/A_Practical_English_Grammar__Thomson____Martinet_-_4th_ed._.pdf

Exercise Books: http://rapidshare.com/files/101595412/exercise_books_1-2.rar

Beyin - Beyin Temelli Öğrenme - sunu

Social Learning Theory - Bandura

Yabancı Dil Öğretimi ve Tam Öğrenme - Özcan Demirel




YABANCI DİL ÖĞRETİMİ VE TAM ÖĞRENME

ÖZCAN DEMİREL
Eğitim ve Bilim. 14,1978. 46-50.

Türkiye'de yabancı dil öğretiminin etkili olup olmadığı konu­sunda tartışmalar yapılmakta ve çeşitli görüşler öne sürülmekte­dir.
Dünya üzerinde üç bine yakın dilin bulunmasına karşın ikinci dit olarak öğrenilen dillerin sayısı oldukça azdır. Bir dilin başka uluslar tarafından öğrenilmesini önemli kılan ölçütlerin başında o dili konuşan ülkenin politik ve ekonomik durumu gelmekte, bunu kültürel ve ticari ilişkilerle askeri ittifaklar izlemektedir.
Türkiye, özgürlükçü demokrasiye bağlı olduğundan okulların­da batı dillerinin öğretimine ağırlık vermektedir. Orta öğretim dü­zeyinde Almanca, Fransızca ve İngilizce dilleri zorunlu ders olarak eğitim programlarına girmiştir.
Çağdaş uygarlık düzeyine ulaşmayı kendine hedef alan Tür­kiye'de gençlerin bir yabancı dili öğrenerek yetişmelerinin büyük önem kazanması, yabancı dil takviyeli özel okullara ve özellikle Anadolu liselerine ilgiyi arttırmaktadır. Bu okulların sayıca az ol­ması Ve küçük bir öğrenci kesimine hizmet götürmesi nedeniyle ül­ke acısından yabancı dil öğretiminin etkinliği bakımından ağırlık ge­nel liseler üzerinde olmaktadır.
Orta öğretim düzeyinde farklı program yaklaşımlarıyla yürütü­len yabancı dil öğretiminin yüksek öğretimin beklentilerine uygun olup olmadığı da ayrı bir tartışma konusudur. Şurası da bir gerçek ki orta öğretim ile yüksek öğretim arasında bir iletişim kopuklu­ğundan söz edilmekte; bu nedenle de, ulusal düzeyde bir yabancı dil eğitim politikası belirlenmemektedir. Esasen, böyle bir politikanın belirlenmesi ve uygulanması öğretimin etkinliği açısından da gerekli görülmektedir.
Bir görüş olarak, Türkiye'de yabancı dil öğretiminin etkinliği ve iş görüselliği için genel bir yaklaşım şöyle özetlenebilir.
Orta öğretim düzeyinde temel bir yabancı dil öğretimi, yüksek öğretimde de akademik alanlara ilişkin özel amaçlı yabancı dil öğretimi. Böyle bir yaklaşımla, yüksek öğretim düzeyindeki yabancı dil eğitimi sorununa da bir yön verilebilir ve bu düzeyde yapılan öğretim temel bir yabancı dil öğretimi vermekten çok akademik alana yönelik özel amaçlı yabancı dil öğretimi olabilir. Örneğin, Tıp öğrencilerine Tıp İngilizcesi ya da Tıp Fransızcası, mühendislik öğ­rencilerine de Teknik Almancanın öğretilmesi gibi.
Bu yaklaşımdan hareketle orta öğretim düzeyinde temel bir yabancı dil eğitiminin başarılı olabilmesi için sınıf içi uygulama­larda tam öğrenme stratejisine yer verilmesi bir görüş olarak öne sürülebilir.
TAM ÖĞRENME
Tam öğrenme, başarıyı normal dağılım eğrisinden üçgen dağı­lım eğrisine götüren ya da okullardaki %20 oranındaki beklendik başarıyı %75 ile 90'a hatta %95'e çıkaran bir öğrenme sürecidir.
Tam öğrenme fikri oldukça eskidir ve 1920'lere dayanır. Carleton Washburne ve arkadaşlarına ait Winnetka Planında bu görü­şe yer verilmiştir. 1960'larda tam öğrenme fikrinin programlı öğre­tim olarak ortay acıktığı görülür.
John B. Carroll'un Tam Öğrenme (Mastery Learning) isimli ya­pıtında öne sürdüğü okul öğrenme modelini Benjamin S. Bloom tam öğrenme modeline dönüştürüp bunu grup başarısına yönelt­mek istemiştir.
Bugünkü koşullar altında yapılan eğitim uygulamalarında sı­nıfta sanki öğrencilerin çok azına öğretim yapılıyormuş gibi bir yol izlenmektedir. Özellikle bu durum yabancı dil öğretiminde da­ha da çok görülmektedir. Öğrenci başarısını ölçmede de öğrenciler arasındaki bireysel farklılıklardan dolayı puanların normal bir dağılım görüntüsü içinde kaldığı kabul edilmektedir. Buna göre öğrencilerin %10'u (A) ya da pekiyi alır diğerleri buna göre sıralanır.
Oysa, yapılan öğretimin etkili olması halindeki beklenen budur, başarı dağılımı normal dağılımdan farklı olması gerekir. Diğer bir değişle, öğrencilerin %90'ı hatta %95'i (A) almalıdır ki yapılan öğretimin; etkinliğinden: söz edilebilsin. Esasen eğitimin de temel sorusu bireysel farklılıkları hesaba alarak bireyin tam öğrenme sağlanmaktır. Bunun sınıf ortamında,sağlanabilmesi için de öğretimin,kali­tesi, çeşitli ve öğrenme için ayrılan zaman, her öğrencinin gereksinmesine ve özelliğine uygun hale getirildiği takdirde, öğrencile­rin çoğu tam olarak öğrenebilir. Ancak burada şu soru akla gel­mektedir. Her öğrenci belli bir konuyu aynı düzeyde öğrenebilir mi? 6u konuda yapılan çalışmalar da göstermiştir ki öğrencilerin %90'ı normal öğrenir, '%5'i özel yetenek sahibidir, diğer %51 de belli konular için bazı yeteneklerden yoksundur. Bu vargıya göre öğrencilerin % 95'i bir konuyu tam olarak öğrenebilir Ancak şu da bir gerçektir ki bazı öğrenciler bir konuyu tam olarak öğrenebil­mek için çok çaba, zaman ve yardıma gereksinme duyacaklardır, öğrenci yeteneğinin tamamen sabit olmadığı, bunun uygun çevre şartları, ev ve okul öğrenme yaşantılarıyla değişebilir bir özellik ta­şıdığı da gözden uzak tutulmamalıdır.
Yabancı dil öğretiminde tam öğrenme yaklaşımını sınıf içinde uygularken şu aşamalardan geçilmesine sürülmektedir.
1. Öğretilecek konuların küçük ünitelere ayrılması.
2. Her ünitenin bitiminde kısa sınavların verilmesi ve böyle­ce öğrencilerin sık sık sınanması. Ancak, bu testler hazırlanırken her öğrenme durumunu sınayacak bir test maddesi bulunmasında ve buna özellikle dikkat edilmesinde yarar vardır.
Verilen kısa sınavları uyguladıktan sonra madde madde de­ğerlendirmeye geçilmeli, hatta madde analizine gidilmeli ve öğren­cilerin tam olarak öğrendikleri hususlar belirlenmelidir. Sınav ce­vap kâğıdındaki hatalar düzeltilirken öğrencilerle bireysel olarak ilgilenmek daha yararlıdır. Ancak sınıfın %40'ı aynı hataları yap­mışsa ve tam öğrenme olmamışsa bireysel düzeltmelere gitmekten çok o öğrenme durumu için yeniden öğretim yapılması daha uygun görülmektedir.
Tdm öğrenilmemiş konuların saptanmasında tutulan bir yol da sınavı verdikten sonra cevap kâğıtlarını dağıtmak ve değerlen­dirmeyi önce bireysel, sonra da sınıfça yapmak önerilmektedir.
Sınav kağıtlarını değerlendirirken not verilmemesi, bunun ye­rine 'tam öğrendi' ya da 'tam öğrenemedi' diye yazılması öneril­mektedir. Not verilmeden yapılan düzeltmelerde öğrencilerle bi­reysel olarak ilgilenme daha yararlıdır. Bu kısa sınavlarda öğren­ci başarısının notla değerlendirilmemesi iki açıdan yararlı görülmektedir? Birincisi, başarısız notların öğrencide başarısızlık duygusunun gelişeceğine neden olacağı, ikincisi de; bu sınavlarda not ortalaması yüksek olan öğrencilerin ara ve bitirme sınavlarına dara 'sıkı, bir şekilde çalışma eğiliminde olmayacaktan öne sürül­mektedir.
Böyle bir değerlendirme ile öğrencilerin öğrenme güçlüklerini ortaya çıkarmada ve tam öğrenmeye gitmede önemli bir adım atılmaktadır.
öğrencilerin öğrenme güçlüklerini gidermede izlenecek yol da şöyle olabilir.
1. Küçük grupların oluşturulması:
Sınıf içinde üç dört kişilik küçük gruplar oluşturulup bu öğ­rencilere öğrenme güçlükleri üzerinde durmaları için yeterli zaman verilir. Grup liderleri başarılı ve o üniteyi tam olarak öğrenmiş öğ­renciler arasından seçilmesi, benimsenmelidir.,
2. Bireysel öğretim:
Her Öğrenciye bir öğretmen verme olanaksızdır. Ancak, özel derslere ya da bugün okullarımızda yaygın bir şekilde uygulanan kurs verme sistemiyle ya da daha İyi bilen öğrencilerin yavaş öğrenen ve az bilenlere yardım etmesiyle bireysel öğretime gidile­bilir.
3. Yardımcı ders kitapları
Yardımcı ders kitabı, sınıfta kullanılan ders kitabını kendi ken­dine çalışan öğrencilerin karşılaştıkları güçlükleri yenmesine, di­ğer bir değişle, bireysel öğrenmesine ve çalışmasına, yardımcı ola­cak bir araçtır .Ancak, bu kitaplardan nasıl yararlanılacağı öğren­cilere daha önceden açıklanmalıdır.
4. Alıştırma kitapları ve programlı öğretim:
Özellikle yabancı dit öğretiminde özel yeteneği yeterli olma­yan öğrenciler için alıştırma kitapları ya da programlı öğretim tek­niği ile yazılmış kitaplar tam öğrenmenin sağlanmasında yararlı­dır. Alıştırma ve programlı öğretim kitapları ile öğrenmenin pekiş­tirilmesi ve kökleştirilmesi de yapılacağından bunların kullanılma­sı yararlı görülmektedir.
5. Görsel - İşitsel araçlar:
Sınıf içi etkinliklerde sözel iletişimin eksikliklerini gidermede ve özellikle yabancı dil öğretiminde doğal bir ortamın sağlanma sında görsel ve; işitsel, araçlar en etkili ders araç ve gereçlerdir Ancak, bu araçların yeterli, bir şekilde okullanmızda bulunması ve amaca uygun olarak kullanılması gerekir, ki istenilen, yapılmış ol­sun.
6. Sınıf oyunları ve bulmacalar:
Yabancı dilde sınıf içi öğrenmenin biçimsel (formol) ve tek­düzelikten (monotonluktan) kurtarılmasında yabancı dille yapılan sınıf oyunları ve bulmaca çözmeler, öğrenmeyi olumlu yönde etkilemekte ,ayrıca bilinenleri uygulamaya dönüştürme olanağı da sağ­lamaktadır.
7. Tekrar öğretme:
Eğer bir ünite ya da bir konu öğrencilerin en az %40'ı tara­fından tam öğrenilmem işse bireysel öğretime gitmekten çok aynı konunun sınıfta tekrar öğretilmesinde yarar vardır.
Sınıf-içi etkinliklerde bu tekniklerin kullanılması hem öğretmene hem de öğrenciye yarar sağlamaktadır. Konular daha küçük bölümlere ayrılarak öğrenme kolaylaşır, böylece öğrencileri de, o ders için ayıracağı çalışma zamanını ertelemekten alı koyar, öğre­nilenler için kökleştirme ve pekiştirme yapma olanağı sağlar ve öğrencilerin öğrenme gelişimleri hakkında öğretmene dönüt (Feedback) sağlar. Tam öğrenme olmamışsa düzeltmelerin yapıl­masını ve öğrenme güçlüklerinin üzerinde durulmasını da olası kı­lar.
Yabancı dil öğretiminde de sınıf-içi etkinliklerde tam öğrenme yaklaşımının uygulanmasıyla öğrencilerin %70'i, hatta %95'i tam olarak bir yabancı dili öğrenebilir.

Beyne Dayalı Öğrenme - Brain Based Learning




BEYNE DAYALI ÖĞRENME (“Brain-Based Learning”)


Bu yazı çok daha geniş olarak 9 ve 23 Kasım 2003 tarihli Cumhuriyet Bilim Teknik Dergilerinde iki kısım halinde yayımlanmış; ayrıca II. Ulusal Kognitif Nöroloji Kongresinde (Mayıs, 2005) sunulmuştur. Son yıllarda yapılan beyin araştırmalarının bulguları gelişim ve öğrenme psikologlarının 1900’lardan beri söyleyegeldikleri görüşleri ispatlar niteliktedir. Beyin görüntüleme teknolojilerinin bulunmadığı zamanlarda, sadece fareler ve ölmüş kişilerin beyinleri incelenerek yapılan araştırmalara ve çeşitli gözlemlere dayanan öğrenme kuramlarının (insanların nasıl öğrendiğini açıklamaya çalışan kuramlar) söyledikleri bugün artık beyin araştırmaları ile doğrulanmış durumdadır. Beyin araştırmalarının bulgularına dayanarak Caine & Caine (1991) tarafından oluşturulmuş olan Beyne-dayalı Öğrenme anlayışı eğitimcilere önemli mesajlar vermektedir. Bütün öğrenmeler beyinle ilgili olduğuna göre “beyne-dayalı” öğrenme ne anlama gelmektedir? Beyne-dayalı öğrenme, beynin yapısına ve işlevine dayalı öğrenme anlaşıdır. Sinirbilim araştırmalarıyla beynin nasıl çalıştığını anlayarak, öğrenmeyi en üst düzeye çıkarmakla ilgilidir. Araştırmacılar bebeklerin beyninin doğumda birbirine bağlanmayı bekleyen trilyonlarca bağlantısız nörondan (sinir hücresi) oluştuğunu söylemektedirler. Bebek büyüdükçe oluşan bağlantılar çocuğun daha sonraki gelişm aşamalarını ve gelişimini etkiler. Oluşturduğu örüntüler, yetişkinlikte de devam edecek olan – kendisiyle ve diğerleriyle ilgili – inançlarını da içerir. Çocuklar öğrenmelerinde ne kadar desteklenir ve stimule edilirlerse o kadar çok bağlantı oluşacaktır ki bu, yaşam için beynin daha iyi işlev görmesi anlamına gelmketedir (NEA Today, 1997). Beyne-dayalı öğrenme izlenecek bir reçete sunmaz; ancak karar vermemizde beynin doğasını gözönünce bulundurmamızı söyler. Beyin hakkında bildiklerimizi kullanarak daha çok öğrenene erişebiliriz. Kısacası, beyne-dayalı öğrenme beyni anlayarak ve onun yapı ve işlevlerini aklımızda bulundurarak öğrenmeyi düzenlemektir (Jensen, 2000)


BEYİN BENZERSİZDİR


Herşeyden önce bilmemiz gereken şey, beynin benzersiz olduğudur. Biliminsanları, parmak izi gibi beynin de benzersiz (“unique”) olduğunu doğrulamışlardır. Beynin değişkenliği genetiğe ve çevresel etkilere bağlıdır. Yaşantılarımız (deneyimlerimiz) sonucu oluşan, sinir hücreleri arasındaki bağlantılar, kişisel bilişsel haritalarımızı meydan getirir. Hepimizin düşünme ve algılamayla ilgili haritalarımız çok farklıdır ve bunlar zaman içinde de değişiklik gösterir. Bu haritalar ya da sinirsel ağlar birbiriyle konuştuğu zaman öğrenme meydana gelir. Ağlar birbirine ne kadar bağlıysa, kişi, öğrenmeden o kadar fazla anlam çıkarır.


ÖĞRENMEYİ ETKİLEYEN FAKTÖRLER


Yeni doğan bebeğin beyninin temiz, beyaz bir kağıda benzediğini, büyüdükçe deneyimlerle beyninin şekillendiğini savunan görüş artık geçerliliğini yitirmiştir. Bilindiği gibi Watson, Skinner gibi davranışçı kuramcılar yetenek, huy, utku, inanç, duygu gibi kavramları yok sayarak beynin tamamen istenildiği gibi şekillendirilebileceğini savunmuşlardı. 20. yüzyılın ikinci yarısından itibaren “beyaz kağıt” doktrini çatlamaya başlamış ve sinirbilim, psikoloji, davranış genetiği gibi bilim dalları geliştikçe düşüncenin biyolojik bir süreç olduğu, beynin evrim yasalarından ayrı olarak değerlendirilemeyeceği anlaşılmaya başlanmıştır. Yeni doğan bir bebeğin beyni bomboş değil, bir takım ‘deneyim bankaları’ ya da bilişsel haritalarla donanmış vaziyettedir. Daha sonra, ev ve aile ortamı, stres, travma, genler, kültürel ritüeller, zenginleştirici fırsatlar ya da kısıtlayıcı faktörler, beslenme durumu, çevresel etkiler, yaşam biçimi gibi etkilerle beyin şekillenmeye başlar ve devam eder.


BEYNE-DAYALI ÖĞRENMENİN 12 TEMEL İLKESİ


Caine & Caine (1991) beyne-dayalı öğrenmenin 12 ana ilkesini şöyle sıralamışlardır:


1- Beyin bir paralel işlemcidir; aynı anda pek çok etkinlik yapar.


2- Öğrenme tüm fizyolojiyi meşgul eder (“engages the whole physiology”)


3- Anlam arama doğuştandır.


4- Anlam arama (anlamlandırma) örüntüler oluşturmakla olur; örüntüler oluşturmakla sonuca varır.


5- Örüntüleri oluşturmada, dikkati toplamada, anlam vermede duygular önemlidir.


6- Her beyin aynı anda hem parçaları hem de bütünü proses eder (algılar ve oluşturur).


7- Öğrenme, hem odaklanmış dikkat hem de çevresel algıyı (“peripheral perception”) içerir.


8- Öğrenme bilinçli ve bilinç dışı süreçleri içerir.


9- İki çeşit bellek vardır: uzamsal ve mekanik.


10- Gerçekler uzamsal belleğe yerleştiğinde en iyi anlarız.


11- Öğrenme meydan okumayla artırılır/gelişir; tehlike ve tehditle engellenir.


12- Her bir beyin benzersizdir.


BEYNE DAYALI ÖĞRENME ANLAYIŞINDA ÖĞRENME-ÖĞRETME ORTAMI NASIL OLMALI?


Renate Caine’in görüşüne göre (Pool, 1997) geleneksel eğitim sistemi üst düzey öğrenmeleri engelleyen bir tehdittir. Öğretmenin öğrenmeleri gereken şeyleri öğrencilere söylediği, yanıtları kendisinin bildiği, öğrencileri değerlendirdiği bir ortam bir tehdittir. Bu durumdaki bir öğrenen yorgunluk ve yardıma muhtaçlık hisseder; heyecan ya da “challenge” değil. Bu koşullara verilen psiko-fizyolojik yanıt korku ve endişedir. Ezberleme yapılabilir; ezberleme geleneksel öğretmeyle uyumludur; ancak gerçek öğrenmeler – bağlantıları oluşturmak, üst düzey düşünme, yaratıcılık bu ortamla uyumlu değildir. Beyne dayalı öğrenme’nin öğrenme ile ilgili koşulları :


1- “Orchestrated immersion”: Öğretmenler, öğrenenin gerçek, zengin, etkileşimli yaşantılar içine tam anlamıyla girmesini düzenlemelidirler. Örneğin, pek çok öğretmen, şiire işlenecek bir konu gözüyle bakar ve öğrenci şiiri anlamaz ve hissetmez. Beyin yaklaşımını kullanan bir öğretmen öğrencilerini ..............


2- “Relaxed alertness”:“Az tehdit, çok zorlayıcılık” (Renate Caine, 1997). Kişiye anlam ifade edecek bir zorlayıcılık (“challenge”) olmalıdır. Ancak, öğrencilerin eleştirel düşünmeleri isteniyorsa öğrenciler kendilerini güvende hissetmelidirler. Öğretmen doğru yanıtta ısrar ediyorsa ve buna göre değerlendirmek yapacaksa öğrenciler öğretmenin istediği yanıtı vereceklerdir. Oysa bağlantıları kurabilmek, anlamlı öğrenebilmek için sakin ve güvenli bir ortam gereklidir.


3- Etkin işlem (“active processing”):Yeni konuya başlanmadan önce ön bilgilerin hatırlatılması, yeni bilgilerle eskilerinin ilişkilerinin kurulması gereklidir. Ayrıca, öğrenme-öğretme süreci sonunda, öğrencinin kendi öğrenmesi üzerinde düşünmesi, ve sorgulamasını öğretmek çok önemlidir.........


EĞİTİMCİLERE MESAJLAR


Bunlara dayanarak beyne dayalı öğrenme yaklaşımın öğretmeyle ilgili kişilere mesajlarından bazıları şunlardır: (NEA today 1997)


- Eğitimciler çevrelerini beyne uygun tasarlamak için sanatçı olmak durumundadırlar.


- Sadece sağ beyninin veya sadece sol beynini kullanan insanlar yoktur. Hemen her öğrenmede her iki yarıküre de kullanılır. Bu gerçeği göz ardı etmemek önemlidir.


- Hayat boyunca kritik olan nöral bağlantıların oluşturulmasında uygulamalı çalışmalar, anlamlı deneyimler çok önemlidir. Buna göre, en iyi öğrenme yolu, düz anlatımla değil; ..............

- Öğrenmede duygular çok önemli olduğundan öğretmen müzik, oyunlar, hikayeler, benzetmeler, kutlamalar vs ile duygular oluşturmalıdır.


- Uygun şakalar, fıkralar stresi azaltacak, gevşemeyi sağlayacak ve eğlenceli bir atmosfer yaratacaktır. Gülmeye vücut biokimyasal olarak tepki verir.


- Anlatılan konu ile onun uygulaması arasında bağlantı kurulmadıkça uzun süreli öğrenme meydana gelmez – en azından öğrencilerin çoğu için. Beyin, bağlantı veya anlam bulamadığı bilgileri yok sayma / atma eğilimindedir.


- Yeni konuları vermeden önce eski bilgileri hatırlatmak, eskiyle yeninin bağlantısını kurmak için “örgütleyiciler” kullanmak gerekir. - En iyi, gerçek problemleri çözerken öğreniriz.


- Öğrenmede tekrar önemlidir; ancak sıkıcı hale gelmemelidir.


- Çocuğun mevcut potansiyeline ulaşabilmesi için güvenli hissettiği bir öğrenme ortamı bir gerekliliktir. Çocuk soru sorabilmeli ve fikirlerini söyleyebilmelidir.


- Öğrencilere öğrendiklerini düşünmeleri, sindirmeleri, idrak etmeleri için zaman vermek gerekir; bağlantıların güçlenmesi için bu kritiktir.


- Grup çalışmaları için ortamlar sağlanmalıdır.


- Hareket edebilmek, temiz hava alabilmek için iç ve dış ortamlar birbirine bağlı olmalıdır.


- Öğrencinin düşünebilmesini sağlayacak düşünme dinlenme alanlarına gereksinim vardır.


- Öğrencilerin derste su içmelerine izin verilmelidir. Su kanın beyne oksijen taşıma yeteneğini yüzde 100 – 1000 artırır (Hannaford 1995; bulunduğu kaynak: Robertson 1998)


- Beyne dayalı öğretme yapıldıysa değerlendirme geleneksel değerlendirme yöntemlerinden farklı olmalıdır. Öğrencilerin öğrendiklerini gerçek hayatla bağlantılandırmalarına izin vermek gereklidir. Öğrenciler öğrendiklerini sunumlarla, posterlerle, video çekimleriyle sunacak projeler yapabilirler.


- Öğrencilere beynin nasıl çalıştığı ve beslenme, uyku, suyun önemi anlatılmalıdır.

Saturday, March 22, 2008

Facts about Brain - Brain Based Learning




Beyin ile İlgili İlginç Gerçekler

İnsan beyninin ortalama nöron sayısı = 100 milyar Ahtapot beyninin ortalama nöron sayısı=300 milyar

Ortalama bir beyinin ağırlığı 1400 gramdır, Kuhlenberg (1973) yaptığı bir araştırmada beyin ağırlığı ile entellektüel kapasite arasında istatistiksel bir korelasyon ortaya çıkarmış ancak kaydedilen en ağır beyinin (2850 gr.) zeka özürlü bir epilepsi hastasına ait olduğu fark edilmiştir.

Beynin yüzeyi çok geniştir ve kendi içine kıvrılarak genişler, ortalama bir insan beyni açılırsa 1.5 metrekare kadar yer kaplar.

Ana rahminde nöronların çoğalma ve gelişme oranı= 250.000 nöron/dakika

Nöronun çapı= 4 ila 100 mikron (1 mm. = 1000 mikron)

En uzun nöron aksonu = 15 feet (Yaklaşık bir zürafanın ayağından boynunun üstüne kadar)

Bir nörondan geçen sinyal hızı = 1,2 ila 250 mil/saat (Yaklaşık 400 km./saat)

Bir insan beyninde, Samanyolu yıldız kümesindeki yıldızlardan daha fazla nöron vardır.
Beynimizdeki tüm nöronları birbirine ekleyerek dizseydik ne kadar uzun olurdu? 1 nöronun yaklaşık 10 micron uzunluğunda olduğunu varsayarsak (farklı boylarda olabilirler) 100 milyar nöron: 100,000,000,000 nöron x 10 mikron= 1000 km ya da yaklaşık 600 mil. (http://serendip.brynmawr.edu/bb/kinser/%20Nerve8.html)

İnsanlar yetişkin olduktan sonra da (72 yaşında bile) yeni beyin hücreleri yaratabilir ve geliştirebilir. (http://www.emporia.edu/%20sleme/ed743xe.html)

Aktif bir hücre yaklaşık 20 kadar dendrit büyütebilir ve böylece bilgi depolayabilir (bir ağacın dalları gibi görünür).

İnsan beyninin %80’i sudan oluşur, dehidre oldukça beyin işlevini yitimeye başlar.

Hareket, tüm beyin seviyelerini birden kullanmamıza neden olan tek aktivitedir ve genç

öğrenenlerin sağ ve sol yarılarını aynı anda kullanmasını sağlar.

Öğretmenlerin öğrencilerinin ilgisini çekmek için sadece 18 saniyesi vardır. (www.nauticom.net/www/cokids/brain.html)

Beyin Araştırmalarından Öğrenme Üzerine Ortaya Çıkanlar

Zeka, deneyimin yarattığı bir fonksiyondur, sadece genetik bir özellik değildir. Hepimizin kullandığı en az yedi farklı zeka türü vardır ve her biri için beynimizin farklı bölgelerini kullanırız. Akıl, patika ve yol arayan bir araçtır, gelen veriyi bu yolla işler, değerlendirir ve anlam çıkarır. Eğer gelen veri işimize yaramayacaksa, başka kavramlarla ilişkilendirilmemişse ya da ilgimizi çekmeyi başaramıyorsa, yani bir amacı yoksa kullanılmaz ve yok olur. Kişiliğin ve duyguların öğrenme üzerinde etkisi büyüktür, çünkü onların etkisiyle bilgiyi alır, organize eder, hakkında kararlar verir ve diğerleriyle etkileşime geçeriz. (Leslie Hart, Human Brain and Human Learning, http://www.atozteacherstuff. com/stuff/brain.html)

Beyin araştırmalarının sonuçlarının gelecekte daha ileri teknoloji ve yeni olanaklarla pek çok bilinmeze ışık tutacağı ve insan sağlığının ötesinde eğitim dünyası için de büyük fayda sağlayacağı yadsınamaz. Şu anda nöroloji henüz emekleyen bir bebek olarak tabir edilmekte olmasına karşın pek çok kuram, metod ve stratejiye destek olmaktadır (Greeenfield, İnsan Beyni, 2000, 155). Bunların başında Howard Gardner’ın Çoklu Zeka Kuramı, Daniel Goleman’ın Duygusal Zeka Kuramı ve Caine ve Caine’in Beyin Temelli Öğrenmede 12 Prensibi gelmektedir. Bu çalışmada Caine ve Caine’in beyin araştırmalarının bulgularından yola çıkarak oluşturdukları ve nöroloji biliminin bulgularını tercüme ederek, özellikle eğitimcilerin kullanımına kazandırmayı, böylece eğitim faaliyetlerinin etkinliği ve verimliliğinin artırılmasını amaçladıkları 12 Temel İlke ve Uygulamaları üzerinde durulacaktır.

Beyin Temelli Öğrenme Prensipleri

Beyne-dayalı öğrenme, izlenecek bir reçete sunmaz; ancak karar vermemizde beynin doğasını göz önünde bulundurmamızı söyler. Beyin hakkında bildiklerimizi kullanarak daha iyi kararlar verebiliriz; daha çok öğrenene erişebiliriz. Kısaca, beyin temelli öğrenme, beyni anlayarak, onun yapı ve işlevlerini gözönünde bulundurarak öğrenmeyi düzenlemedir (Jensen, 2000). (Aktaran: Filiz Eyüboğlu, Beyne Dayalı Öğrenme, 2002)

Nöroloji ve beyin araştırmalarından yola çıkarak oluşturulan ilkeler olarak beyin temelli öğrenme ilkelerinin dayandığı nokta beyinin nasıl işlediği ve insanların öğrenmeyi nasıl gerçekleştirdiğidir. Öğrenme ortamları ve olanakları beynin uyarıcıları alma, işleme ve kaydetme sürecini destekleyecek şekilde düzenlenirse öğrenmelerin daha etkili ve kalıcı olacağı bir gerçektir (Caine ve Caine, 2000). Buna göre oluşturulan 12 prensip şöyle sıralanabilir:

1. Beyin paralel çalışan bir işlemcidir:


Düşünceler, önseziler, kişilik özellikleri ve duygular eş zamanlı olarak işler ve bilginin diğer formları ve çeşitleriyle etkileşim içerisindedir. Iyi bir öğretim ortamı bunu gözönünde bulundurur, bu nedenledir ki öğretmen öğrenmenin orkestra şefidir.

2. Öğrenme bütün fizyolojiyi kapsar:

Öğrenenenin fiziksel sağlığı (uyku ihtiyacı, açlık durumu vb.) beyini etkiler, bu da o anki ruh halini, motivasyonunu ve yaklaşımını etkiler. Fizyolojik olarak belirli döngülerimiz vardır, bir gece boyunca hiç uyumayan bir genç, ertesi gün yeni bilgiler almaya açık ve hazır olamayacaktır. Yorgunluk, açlık vb. her türlü fiziksel durum hafızayı, beyini ve dolayısıyla öğrenmeyi etkiler.

3. Anlam arama doğuştan gelen bir özelliktir:

Hepimiz doğuştan anlamlandırma ve kavrama çabası ve ihtiyacı içindeyizdir. Bu prensibin ana nedeni hayatta kalma çabasıdır. Beynimiz tanıdık olan uyarıcıları otomatik olarak algılarken aynı zamanda yeni uyarıcıları da alır ve işlemden geçirir. Bu nedenle öğrenme ortamının güvenli, dengeli, tutarlı ve tanıdık hale getirilmesi öğrenmeye odaklanmayı kolaylaştıracaktır. Ancak aynı zamanda merak, keşif ve meydan okuma için gerekli olanaklar tedarik edilmeli ve öğrenenlere hem heyecanlı, hem anlamlı hem de çok çeşitli seçenekler sunulabilmelidir.

4. Anlamlandırma arayışı “şemalar halinde organize etme” (örüntüleme) ile ortaya çıkar:

Edinilen bilgiler beyinde organize edilir, düzenlenir, gruplanır ve sınıflanır. Beyin anlamsız ve ilişkilendirilmemiş bilgi parçalarını, kalıpları ve örnekleri reddeder ve gelen bilgileri anlamlı bağlar (şemalar) kurarak depolamak için çaba gösterir. Organize edilmiş, ilişkilendirilmiş bağları (şemaları) kırmak ya da değiştirmek zordur, pek çoğumuz olgunlaşana kadar şemalar oluşturmaya devam ederiz ve hayatımızın geri kalanında bu şemalardan yola çıkarak kararlar alır, yaşamımıza devam ederiz. Öğrenmede en ideal işlem bilgiyi beynin kendi şemalarını oluşturabileceği şekilde sunmak ve ona hazır şemaları empoze etmeye çalışmamaktır. Beyinin bilgi depolama kapasitesi, uygun şemalar oluşturması sağlandığı sürece çok geniştir.

5. Örüntülemede (şemaları oluşturmada) duygular önemli rol oynar:

Beyin araştırmalarının sonuçları her ne kadar tersini gösterse de yıllardır kullanılmaya devam eden duyuşsal, bilişsel ve psikomotor alanlarının birbirinden ayrıldığı düşünülmektedir. Oysa beyinde bu faaliyetler birbirinden ayrı bölgelerde değildir, duyguları bilişten ayırmak mümkün olmamaktadır. Bu özellikler etkileşimli bir ağ yapısı taşımaktadırlar. Herşeyin içerisinde biraz duygu da vardır, hatta pek çok beyin araştırmacısı, hafızanın duygular olmadan varolamadığına dikkat çekmektedirler. Öğrenmemizi, yaratmamızı ve üretmemizi sağlayan, bizi güdüleyen de duygularımızdır. Insan olarak bizim için önem taşıyan duyguları anlamak için çaba harcamalı ve onları kabullenmeliyiz. Duyguların bir başka önemli özelliği birbirimizi desteklememiz, sosyalleşmemizdir. Birbirimize ve sosyal aktivitelere ihtiyaç duyarız ve duygularımız olmazsa tüm bunları gerçekleştiremeyiz.

6. Her beyin parçaları ve bütünü aynı anda hem görür hem de işler:

Caine ve Caine’e göre yarıküreler birbirinden farklı özellikler göstermektedir ancak sağ ya da sol beyin faaliyetleri üzerine ayrı ayrı öğretim programları geliştirmek doğru değildir, çünkü her iki yarıküre aynı anda ve etkileşimli bir ağın parçaları olarak işlemektedir ve sadece öğrenirken değil, hayatımızın her anında bu iki yarı birlikte çalışmaktadır. Beyin araştımalarının bulgularından çıkarılması gereken en önemli mesaj etkinliklerde her iki yarıkürenin de aktif katılımını sağlayacak olanaklara gerek olduğudur.

7. Öğrenme hem odaklanmış dikkat hem de ikincil (çevresel) algılama gerektirir:

Bir sınıfın ya da odanın ikincil mesajları öğrenmede önem taşır. Özellikle çocuklar, doğaları gereği herşeyden ve her yerde öğrenirler. Beynimiz öğrenilen objeye odaklanır, ancak algıladığımızı fark etmesek bile her uyarıcı beynimize ulaşır. Örneğin soğuk/sıcak hava, dışarıdan gelen kuş sesi, gri duvarlar, beyaz soluk ışık gibi. Özellikle yaşamın ilk yıllarında tüm deneyim böyle oluşur. Bu nedenle çevre çok önemlidir. Eğer sınıfta öğrenilen her hangi bir şey öğrenciler tarafından “dışarıda” yani başka bir mekan/amaç/durumda kullanılmazsa bu öğrenme durur, yaratılmış bağlantılar zayıflar. Bu nedenle öğrenme ortamları, çevreleri değişebilmeli ve zengin olanaklar sunmalıdır.

8. Öğrenme hem bilinçli hem de bilinçsiz süreçleri içerir:

Bilinçli bir biçimde anladığımızdan çok daha fazlasını öğreniriz. Ikincil olarak gelen pek çok uyarıcı beyne biz farkında olmadan ulaşır ve bilinçdışı bir etkileşime girer. Tam da bu nedenle öğrenenlerin sadece anlatılan ile değil deneyim ile öğrendiğini söyleriz. “Aktif işleme” olarak adlandırdığımız bu süreç öğrencilerin neyi ve nasıl aldıklarını gözden geçirmelerini ve kişisel anlamlandırma ile öğrenme sürecinin kontrolünü almalarını sağlar. Anlam her zaman yüzeyde, ulaşılabilir olmayabilir. Öğretmen olarak bir öğrenciye ulaşamadığınızı düşünüyor olabilirsiniz ancak yıllar sonra başka bir yer ve anda aynı öğrenci “şimdi anlıyorum” diyebilir, siz hala bu öğrenmenin bir parçasısınızdır ancak artık orada değilsinizdir.

9. Bellek sistemi en az iki türdür; alansal ve ezbersel:

Alansal bellek sistemi (otobiyografik sistem) devir, prova gerektirmeyen ibr sistemdir, anlık deneyimleri kaydeder ve hatırlamak için çaba harcamamız gerekmez. Bu sistem, hayalgücü ya da yaratıcılık gerektirmez, hazır bulunan veriyi alır, işler ve kullanmak zorunda değildir. Yaşantıları, deneyimleri üç boyutlu alanlara yerleştirir ve zamanla gelişir. Bu sistemle öğrenciler ceza ya da ödül ile güdülenirler, örneğin bir öğretmenin, başarınız karşısında tüm öğrencilerin önünde size verdiği bir ödülü hatırlamak için çalışmanız gerekmez.
Ayrı ayrı öğrenilen olguların, kavramların ve becerilerin ise alıştırma yapılarak, tekrarlanarak hatırlanır hale gelmesi gerekir. Ezbersel bellek, bir kısmını bilgi depolamak için kullanır. Yeni öğrenmeler daha önceki öğrenmelerden ne kadar farklıysa ezber ve tekrar da o kadar gereklidir. Okul sistemimizin bu belleğe daha bağlı olduğu bir gerçektir. Ezber bazı durumlarda gereklidir ancak birbiriyle ilişkilendirilmediğinde öğrenmeyi engelleyebilir.
Öğrenmenin öğrenen tarafından bilginin alınması, ilişkilendirilmesi ve yeni nöron bağları kurması olduğu düşünülürse, sadece ezbersel belleğe güvenmek öğrenmenin gerçekleşemeyeceği anlamına gelmektedir.

10. Beyin, en etkili ve iyi olarak olgular ve beceriler doğal mekansal belleğe yerleştiğine

kavrar ve hatırlar:


Alansal bellek iyi organize edilmiş ve yönetilmiş, yaşamın içinden deneyimlerle, düşük tehdit ve yüksek rekabet ortamı içeren öğrenmelerle harekete geçer ve faal olur. Bu nedenle gerçek yaşantılar, geziler, drama, öyküleme, metafor ve gösterimler önem taşır. Bu konuda en iyi örnek ana dilimizi öğrenme sürecimizdir, küçük yaşta gerçek deneyimlerle, dinleyerek ve konuşarak dili, sembolleri ve anlamlarını ilişkilendirir ve kullanırız.

11. Rekabet (uğraştırıcılık) öğrenmeyi geliştirirken tehdit (tehlike) geriletir:

Özellikle sınıf ortamında karşılaştığımız “düşüş”ler öğrenenin tehdit altında ve çaresiz hissetmesinden kaynaklanır ve öğrenmeyi zedelediği gibi performansı ve motivasyonu da düşürür. Hipokampus olarak adlandırılan ve limbik sistemin bir parçası olarak kulaklarımız ile burnumuzun çakıştığı hizaya denk gelen, beyninmizin orta kısmında bulunan kısım, diğer bölgelere göre stres ve tehditleri çok daha hassas biçimde algılar ve salgıladığı hormonlarla beynin kapasitesini ve o andaki faaliyetini azaltma yetkisine sahiptir. Örneğin ciddi bir kaza anında bizi şoka sokan ve daha sonra yaşamış olduğumuz korku ve acıyı hatırlamamamızı sağlayan da bu bölümdür. Bu bölümün aynı zamanda belleğimizde yeni anılar yaratmada da önemli bir rolü vardır. Bu nedenle de güvenli bir ortamda ancak rekabete açık bir durumda yeni bağlantılar için maksimum olanak sağlar ve böylece etkili öğrenmeyi destekler.
Buna bağlı olarak öğrencilere güvenli bir ortam yaratmak, rahatlama egzersizleri ve benzeri aktivitelere katmak ve daha önemlisi öğrencilerin; öğrenmenin zaman alan, sabır gerektiren bir süreç olduğunu, her bireyin kendi ritmi olduğunu kavramalarını sağlamak gerekmektedir.

12. Her beyin tek ve eşsizdir:

Benzer bir sisteme sahip olsak da her beyin, farklı deneyim, duygu ve içgüdü işlevleri ile farklı bağlantılar kurar ve eşi yoktur. Herkesin dünyayı farklı algıladığını, olaylar karşısında farklı tepkiler verdiğini ve farklı stillerle öğrendiğini kavramak ve buna göre etkileşime geçmek gerekir.

Your best teaching blog is now active !


Your new teaching blog is active now!

Within the pages of this blog, you can now find articles, ppts' , and everything about teaching !

Wish you have nice time!